Edip Cansever / Hayır Hiç Yadırgamıyorum “Sarılıp gövdesine sımsıkı bir kadın kendini doğurabilir isterse”

Görsel Ilgın Erdem’e Aittir.

 

 

HAYIR HİÇ YADIRGAMIYORUM

Hayır hiç yadırgamıyorum

Niye yadırgayacakmışım hem

Sen bana inanırsın temmuzun ortalarıydı

Aldanacak bir şey yoktu, olmadı

Gel demek neyse, su içmek neyse

Geldimse, bir bardak suyu içtimse

Hepsi de aynı şeydi aşağı yukarı.

 

İlk duydum, bir daha duymadım yağmurlar yağmadığını

Sonradan çizik çizik oldu neye baktımsa

Sevda

Bir işe benziyordu tahta tezgahta

Kirpikleri anımsatan, çocukların çizdiği güneşleri anımsatan

En çok da ellerin üstündeki kılcal damarları

Sözgelimi yontardım, eğip bükerdim bir geceyarısını

Ben öyle olağan şeyleri pek sevmem

İçkisiz günlerimizi anımsa

Bindiğimiz hangi kalyondu ve anlatsana

Baş yanı bir köpekbalığının dişlerinden

Arkası bir mırıldanma

Bakkal çırağına benzer bir şeydi yokuş aşağı inen

İçinde yağ paketleri, peynir

Maydanozlar görünen

Elinde bir sepetle oydu

Ve işin en önemli tarafı

Sana söylenecek her şey söylenmiş olurdu

 

Boşuna mıydı yoksa nedensiz gülmelerim

Bir yandan yüreğim daraldıkça

Tam dediğim gibi

Bir daha karşılaşmamak

Bize özgü bir çoğulluktu.

 

Şimdi bu akşamüstlerini niye sevmiyorum

Ne bileyim ben neden

Üstelik bir sap menekşe iliştirmiş ağzına

Gidip geliyor durmadan

Sabahla akşam arasında

Deniz ötemde

deniz içimde

Hayır hiç yadırgamıyorum yokluğunu

Sarılıp gövdesine sımsıkı

Bir kadın kendini doğurabilir isterse.

 

Edip Cansever

Kaynak:Edip Cansever,Şairin Seyir Defteri,Adam Yayıncılık,1982,s.104-105

 

BİLMEZ MİYİM HİÇ…

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona

Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar

Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok

Kıyılar da bomboş, kır yolları da

Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum

Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca

Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler

Yol kenarında bir kapı, tahta

Peki, kim yitirmiş evini, ya da

Hangi yitikle yok olmuş o yapı

Kimbilir

Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya

Bir taşın üstüne oturuyorum

Ben oturur oturmaz

Çıkıyor kuytularından bütün görünümler

Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa

Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan

Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi

Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara

Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi

Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri

Ve işin tuhafı bense

Alışıyorum gittikçe

Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma

Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden

Ve bu yüzden mi bilmem

Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum

Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden

Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden

Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri

Dağılıp gitmişler herbiri bir yana

Kuşlar gibi, onlar da

Benimse ne gidecegim bir yer

Ne de özlediğim bir şey var

Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona

Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa

Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük

Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

 

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki

Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki

Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum

Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha

Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da

Yani tam böyle birşeye benziyor zaman

Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan

Çıkageliyor sonra, saat on iki.

 

Anlıyorum

Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi

Yalnızca bunun için uzun

Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da

Örneğin

Bir sevgiyi yontup onarmak için

Döğüşmek de sevgidir

Ve benim bildiğim kadarıyla

Her şeydir bir insan, her şeydir

Yalandır kısalığı yaşamın

Ve özellikle insan dediğimiz şey

İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

 

Sonunda başbasa kalıyoruz gene

Başbaşa kalıyoruz doğayla ben

İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden

On temmuz cumartesi

Bir vapur daha kalkıyor iskeleden

Ve yağmur hızlanıyor biraz

Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak

Tam öyle yapıyorum

Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

 

Edip Cansever

Kaynak:Edip Cansever,Şairin Seyir Defteri,Adam Yayıncılık,1982,s.110-112

 

 

BOŞVERSENE SEN NİYE BEKLEMELİ

“Yürek yalnız bir kez görür,

sonra gözler görür”

Howard Fast

 

Boşversene sen niye beklemeli

Sıktı artık bu kent beni

Çekip gitmeliyim hiç düşünmeden

Bulmalıyım aradığım o yeri

Şiirmiş, bilgelikmiş her neyse

Ne varsa benden kalsın geride

Kalsın o yalanlar, o yalan ilişkiler de

Ve ölümler ki sevdanın ikiz doğurduğu

Yetsin, taşımak istemiyorum hiçbirini yedeğimde

Nerdesin ey benim hergün yeniden doğan oğlum

Sevginin çoğul oğlu

Senin ülkende yalnız bütün özlemler

Bilirim yalnız orda, içtenlik, erinç, coşku

Bayrağındaki bir tek çiçekli dalla

Orda uçsuz bucaksız

Olanca görkemiyle bir erguvan imparatorluğu.

 

Öğrendim öğrenmesine, mutsuzluk da bir gelişmedir

Tanımadığım kentler, yüzler, hiç mi hiç tanımadığım

Oteller, genelevler, nar ağaçları

Dar sokaklar, eğri büğrü kaldırımlar

Satın alamadığım bir örtüye çeviren yalnızlığı

Ve bir yağmur öncesinde belli belirsiz

Üç beş çocuğun birbirini çağırdığı

Sopasını düşürdüğü bir dilencinin

Unutup gittiği sonra ses çıkarmadan

Anlaşılmaz mırıltılarla yokuş aşağı

Yokuş aşağı,yokuş aşağı !

İner gibi ben de

Örgüsünden başını kaldıran bir kadının

Gözlerinde

Nasıl binlerce rengin içinden sıyrılırsa dünya

Bulacağım elbette aradığım o yeri

Yıllar yılı tuttuğum aklımda

Hani salkımlar içinde bir ev vardı

Eski bir gemici feneri asılıydı kapısında

Duvarlarında uçan balıkların kurutulduğu

Yıkılmışsa ne yaparım bilmem ki

Eksilmiş gibi ağzımda bir dişim

Yerini dilimle oynaya oynaya

Dalar çıkarım elbet bambaşka sokaklara.

 

Geçerim kuduğum hayallerin altından

Bir gökkuşağının altından geçer gibi

Budakları kalın ellerimi andıran

Asmaların yanıbaşından

Yüzümde bir garajın tutulmaz akşamıyla

O geçimsiz akşamla

Ve mutlaka kayalardan doğmuş olan

Göğün mavi yapamadığı bir şahin

Başımın üstünde tek başına.

 

Kırmızı dallar, göğe uzanır çitler

Yıldızları birbirinden ayıran

Bilmez olur muyum hiç, mutluluk da bir gelişmedir

Yaşarken olsun, ölümle olsun, sonu ayrılığa varan

Ey gün batımı! Benden duymuş olma bu yakınmayı

Bir gül bana kendini kopardı verdi

Daha dün akşam, daha dün akşam.

 

Yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür

Ben onu yüreğimle görmüşüm anlaşılan

Çözüldü artık o büyü, yanımda

Sıcaklığı parmaklarımı acıtan bir haziran

Üstelik çoktan buldum aradığım o yeri

Tam yedi kez doğan güneşlerin altında

Bir yitip bir yükselen sıradağların ardından.

 

Yıkansam, yıkansam, hep o güneşlerle yıkansam

Dişleri tenime geçse yaz rüzgarlarının

İzine pek rastlamasam

Ama kalbini sert ve serin tutan bir denizciye

Bunu bir daha sorsam

Ne çıkar bir daha sorsam

Sonra hiç konuşmasam, sonra hiç konuşmasam

Ve bu yorgun, bu üzünçlü yüreği

Benim değilmiş gibi, benim değilmiş gibi

Kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam.

 

Edip Cansever

Kaynak:Edip Cansever,Şairin Seyir Defteri,Adam Yayıncılık,1982,s.122-123

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

dipnotsanat sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et