Görsel Ubeydullah Bayrak’a aittir.
SİZ,
SAATLERİ
Siz, saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler. Adsızdırlar. Renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar.
Aylar birbirinin içinden yürüyebilir. Ağustosta bile Marta gönderme vardır. Yine de gönderme mevsim mantığıyla sınırlıdır.
Günlerse bambaşka. Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde.
Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım.
Aylar ayları açıklıyor.
Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor.
Açıklanmayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık.
Günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu.
Denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır.
Kent yıkılıyor. Sokaklar uçtan uca kazılmış. Sesimiz radyasyon içinde. Mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. Gözlem evinde art arda mevsimler sökülür.
Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz.
Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk. Bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir.
Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.
Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey.
Yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız.
Siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan.
Kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan.
Saatlerle yaşadınız. Düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar.
Kızböceği de göründü. Gece de uçmaya başlamış.
Bakır kaptan günlük kokusu yayılır.
Geceyle birlikte.
Gece de.
Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz?
İki din var: siyah ve beyaz. Gerisi? ..
Cemal Süreya
Cemal Süreya,Üstü Kalsın Seçme Şiirler,Yapı Kredi Yayınları,28.baskı,2017,s:82-83
Bugün ne?
Saat gecenin bir buçuğu…
Bugün günlerden ne?
Gözlerinden uyku akan bir taksinin içindeyim
Geçip gidiyorum bütün hayatımı da seni de
Başkent en pahalı örümceğini biriktiriyor,
Unutkanlık, acı, acılar, acılarımız…
Biliyorum sen kaldın, bir de hayatım kaldı geride
Eğlencenin (bayağı bir şölendi) ilerlediğini,
Bir karnaval tadıyla ilerlediğini,
Bir adamın bir öykü anlattığını, bir türkü söylediğini,
Bir kadının saat onda masadan kalkıp gittiğini,
Merkez kaymakamını, rejisör yardımcısını, Medet’i
ve sonunda içinde yirmi çocuk taşıyan bir minibüs gibi çarpıştığımızı.
Senin başın dönüyor, benim bir ayağım basmıyor
Nasıl oluyor, bütün bunlar nasıl oluyor?
Biliyorum tek bir güvercin onaylamayacak bunu,
Tek bir sokak, tek bir tezgah, tek bir saniye.
Eksikliğe mi alışmışım ne? Mutsuzluğa mı yoksa?
Her şeyin ilk kez tam olmasını istiyorum da o mu olmuyor?
Neden kişi bir çiçek koparır gibi kaldırıyor da kadehini,
Sonra kırgınlıkla vuruyor masaya elindeki sübyeyi?
Tek bir köpek onaylamayacak bunu, tek bir Mayıs
Ne mi bugün? Perşembe.
Sabah erken kalkmıştım
Hazinenin serin ve ışıksız koridorlarından, Gelirler’den;
Kağıt hışırtısıyla dolu bütçenin içinden,
Bakanlık berberine selam vererek gelmiş girmiştim odama (seviyorum da bu odayı)
Evet girmiştim, şimdiyse seni ve hayatımı
Ne oldu iyice kestirilemeyen bir parıltı gibi
Geride bırakarak gidiyorum.
Nereye?
Yarın bütün bu ağaçları sulayacaklar.
Ağaçların afroditini anımsadım şimdi…
O ağacın yanından geçerken gökyüzü ne derindi.
Ama bugünkü gökyüzü onun Ayrılıkça’ya berbat bir çevirisi
Sen metinde her nasılsa üç satır atlamıştın,
Ben de geçmişe çevirdim bütün zaman kiplerini
Böyle yetişmişim ben, içim götürmez kenarından azıcık kesilmiş ekmeği
Hiç anımsamıyorum tam dolu olmayan bir bardaktan su içtiğimi
Karnaval, soytarılar, maskelilerle birleştiriyoruz masamızı.
Bizim payımıza düştü şölenin kaçınılmaz trafiği…
Gülüşlerimiz nasıl da söndü galadan sonra sokağa atılan çiçekler gibi
Ve şimdi, iki kere iki.
Kırdım, evet seni. Ama kırmıştın beni.
Hadi sadece kırılmıştım diyerek önleyeyim herhangi bir eleştiriyi
Kalbim, kalbim! Söyle şimdi ne yapacağım ben kalbi?
Ne yaparım söyle daha da derine düşerse yaram?
Ben sana rastladığım günlerde, hangi günlerdi onlar?
Tuhaf şey bir günde değişiyor kişi.
Senden öncesi öyle uzak ki anıları bile değişiyor sanki
Geldin masaya oturdun ve hayatımı böldün bir milat gibi
Ve tavukçudaki hırslı Roma Valisi
Yani Pontus Pilatus birlikte kurduğumuz İsa’ları çarmıha gerdim
Ve sen üç satır atladın. Neden atladın?
Tek bir kuş tek bir şapka tek bir çorap onaylamayacak bunu,
Tek bir çiçek anlayamayacak
Şu zambakgillerin akıl almaz işlerini
Tek bir insan anlayamayacak
Fazıl’ı: içi boşalmaya yüz tutmuş o şiir tankerini.
Ve Tahsin: onu bir duygu taşaronu olarak ananlar olacaktır
Operada cinayet imgesine uygun işler yaptı bu ikisi.
Bense sessizce ayrılıp gittim yarasını kuliste saran bir soytarı gibi,
Tavukçu benim için artık tavşanın suyunun suyu gibi
Sana gelince, ah sen yok musun sen
Bir daha rastlar mıyım sana
Günlerin ne getireceği bilinmez ki
Ben bu şiiri yazdım barok biçimi
Her gün bir şiir yazacağım sana .
Takvim olsun bu, aşkımın takvimi
işte sana sayfaların ilki
(10 Mayıs 1973)
Cemal Süreya
Cemal Süreya,Üstü Kalsın Seçme Şiirler,Yapı Kredi Yayınları,28.baskı,2017,s:99-101