Paul Cezanne:Modern Resim Sanatının Öncüsü

   Paul Cezanne  (1839-1906)  Empresyonizm ile yakın temasları olmasına rağmen resim tarihinde İzlenimci çizginin dışında kalarak kendi özel tarzını ve tekniklerini geliştirmiştir.  Cezanne  yirminci yüzyılda geçerlilik kazanan akımların yol göstericisi olmuş, resim tarihinde başat rol oynamıştır. Nesnel görüntüleri kendi duyumuyla geometrik renk lekelerinin bir araya getirilmesiyle yeniden kurarak tualine aktaran sanatçı, eserine konu edindiği temaların bütünlüğüyle alakalıdır. Bunun için de geleneksel form anlayışı ,renk kullanımına karşı çıkarak yeni tekniğini uygulamaya koymuştur. Gerçek biçimlerin ortadan kalkarak geometrik şekillere dönüştüğü doğal biçimler ,geniş renk birimleri halinde geometrik bir nitelik kazanmıştır. Cezanne’ın Ekspresyonizm, Fovizm ve  Kübizm’in oluşumunda önemli etkisi olmuştur(B.E,1995,s.96) Yapıtlarıyla yirminci yüzyılın akımlarından Kübizm’i etkileyen post-empresyonist ressamlar arasında yer alır.  Kübizm ’in Cezanne’in sanatından kaynakladığı ve nesneleri değişik açılardan yanılsamayı gerektirdiği söylenir.(L.N,2015,s.58)

   Paul Cezanne, 19 Ocak 1839 ‘da Aix-en –Provence’ de dünyaya gelmiş, babasının adı; Louis-Auguste, annesinin adı;Anne-Elisabeth-Honorine Aubert ‘dir. Fransa’nın mütevazi bir şehrinde doğan Cezanne  aslında sanat dünyasına istikamet veren dâhilerden biriydi. Çalışmaları geleceğin sanatçılarına yepyeni ufuklar açmış, çağımıza kadar bu etki devam edip gelmiştir. Paul doğduğu zaman babası şehrin tanınmış şapka imalatçısı idi. 1847 yılında Barges adında ki banka iflas edince, bu işi üzerine alarak ünlü “Cezanne et Cabassol” bankasını kurdu. İşte bu sebeple Cezanne hayatı boyunca hiç para sıkıntısı çekmeyecektir.(A.S,2019,s.227-.228)Henüz çok küçük yaşta sanata hevesi olduğu halde ne çocukken ne de ilk öğrencilik yıllarında bu alanda çevresinin ilgisini çekebilecek bir başarı gösterebildi. 1852 yılında Aix’ deki Bourbon Koleji’ne yatlı olarak yazıldı, hümanist kurallara ve din felsefesine dayanan bu okulda bu yönden kendisini var gücüyle yetiştirdi. Aynı sınıfta okuyan Emile Zola’yla derin bir dostluk kurdu .Bu bağ sanat hayatının belirli bir süresi için çok etkili olacaktır. Çocukluk ve gençlik yılları  Airx-en-Provence ‘de kırlar ve ormanlar içinde  doğa hayranı olarak geçen Cezanne , arkadaşı Emile Zola’yla birlikte  doğayı gözlemleyerek doğayla iç içe yaşamıştır. Gençlik yıllarında yaptığı bu gözlemler sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Bourbon Kolejinde haftanın belirli günlerinde izin alarak David’in tekniğini benimsemiş olan Gibert adında ki ressam hocasının Aix Resim Okulu’nda kurduğu atölyeye devam etmeye başladı. İki yıl süre ile burada çalıştı.1838’te bu okulun tertiplediği resim yarışmasında ikincilik ödülü kazandı.( A.S,2019,s.228) Babası ressamlıkla uğraşmasını istemiyor, farklı mesleklere yönelmesini söylüyordu. Emile Zola ise resim alanında çalışmasını tavsiye ediyor, yazdığı ayrıntılı mektuplarla Paul’un hevesini büsbütün artırıyordu.

           Cezanne,1859 tarihinden sonra babasının da tesiriyle üç yıl Aix Üniversitesi hukuk Fakültesine devam etti. Cezanne, Degas gibi hukuk öğrenimi yaparken resme olan ilgisinden ötürü bu dalı bırakarak sanat eğitimine başlamıştır. Emile Zola yla mektuplaşmaları  hukuk fakültesinden ayrılıp Paris’e yerleşmesine etkendir. Emile Zola’nın parlak Paris öyküleri ve kişisel zorlamalarıyla gittiği Paris’te 1861 ‘de yılında   Manet ve Courbet’yle tanışıp, resim eğitimi almak için Academie Suisse yazıldı.Suisse Akademisinde C.Pissarro  ‘yla arkadaş olmuştur. Guillaumin ve Camille Pissaro ‘nunda aynı atölyede yer alması  sanatını ilk başta etkilese de kısa sürede Paris’in üzerinde bıraktığı derin etkiler erimeye başladı. Paris’te bulunduğu süre içinde kendisini avutan tek şey Louvre ‘de Müzenin açıldığı saatten kapandığı saate kadar salonlarında dolaşır(A.S,2019,s.229)bilhassa Rönesans ustalarının şaheserleri karşısında saatlerce kalırdı.

1862 yılında Paris’te yeni bir sanat görüşünü benimsemiş olan bazı genç kuşak sanatçılarıyla ,yani İzlenimcilerle tanıştı. Bunların arasında, önceden tanıdığı Pissarro ile Guillaumin ‘den başka  Bazille, Monet, Sisley ve Renoir’da vardır . Cezanne ,Paris’te ki ilk yıllarında  Ernest Merssonier   ve Gustave Dore’nin  yapıtlarına,daha sonra da Delacroix ve Daumıer’ye hayranlık duymuştur. Rubens, Delacroix ve Poussin ‘e hayrandı. Delacroix’i konuları yanından beğenirdi.  Bu dönem çalışmalarında romantik bir tavırla işlenen erotizm ve  şiddet temaları ağırlıktadır. Sanatçı bu yıllarda çizgisini oturtmaya çalışıyor, daha çok barok ve romantik ustaları taklit edip, mitolojiden aldığı konularda pekte başarılı eserler ortaya koyamıyordu. Bu arada Monet’in “Olympia ile Kırda Bir Öğle Yemeği” adlı yapıtını kendi görüşüne göre yeniden ele aldı.1872 yılına kadar devam edecek bu dönemde yaptığı resimler sanat tarihinde “Couilard Stili” adını almıştır . Sergilenmek üzere “Salon’a” gönderildiğinde geri çevrilmiştir.

1865 ‘de ünlü Reddedilenler Salonu’nunda yapıtlarını sergileyen Cezanne’in  resimleri bundan sonraki yıllarda Salon Sergileri’nden geri çevrilmiştir.1866’ da Emile Zola  L’Evenement gazetesinde Cezanne’in resimlerini öven yazılar yazmıştır.1867’ de sanatçı Manet ve Renoir ile birlikte  genç sanatçılardan oluşan Cafe Guerbors grubunun en gözde kişilerinden olmuştur. Aynı yıllarda Cezanne sert ve sabırsız yapısını kontrol etmeye çaba göstererek doğadan çalışmaya başlamıştır. Daha çok portre ve ölü doğa üstüne yoğunlaştığı bu dönemde sanatçı geleneksel ışık gölge uygulamalarına yer vermesine karşın kendi üslubunu geliştirme yolundadır.

1870’ te Fransız-Alman Savaşı’nın çıkmasıyla Cezanne askerlik görevinden uzaklaşabilmesi için Estague ‘a yerleşmiş,1872’de Pissarro’nun çağrısıyla  Auvers-sur Oise  ’a taşınmış, burada Pissarro’yla uzun ve verimli bir düşünce alıverişine girerek çevresini betimlemeyi öğrenmiştir. Bu dönemde yaptığı manzara resimlerinde geleneksel ışık-gölge anlayışından uzaklaşarak İzlenimcilerin daha canlı tarzına yaklaşmış ve kullandığı ışık-gölge karşıtlığıyla kütleler gerçek ağırlığını kazanmaya başlamıştır.1872-74 arasında üslubunda bir değişme sezilir. Bunda hiç şüphe yok  ki Pissaro ’nun büyük payı vardır. Duygulu sanatçı ile Auvers-sur Oise ‘da birlikte çalışmasıyla, derbeder üslubuna da böylece biraz çeki düzen vermiştir. Pissarro o sıralarda en bilimsel çalışan sanatçı olarak tanınıyordu. Auvers’de ki bu çalışmalar sonunda renk paleti belirli bir şekilde açılmış , ferahlamıştı. Şimdi ilk defa tabiatın güzelliğini kavramaya başlıyordu. Pissaro’nun desteği ile burada yaptığı manzaraların her biri ,başta “La masion da pendu” (Resim 1)olmak üzere bugün için birer başyapıt sayılır. Öte yandan Cezanne , Pissaro’nun öğütlerine kulak vermekle beraber, sadece bunlarla yetinmek niyetinde değildi. Onun izlenimcilik anlayışı görünüşle bitmiyordu, içeriğide aynı kudretle vermek amacını güdüyordu.1874’te İzlenimcilerle birlikte ilk defa Nadar’ın atölyesindeki sergiye katıldığı zaman, eleştirmenlerin en büyük hedefi Cezanne oldu. Bu sergi ile ilgili bir yazıda şöyle deniliyordu: ”Katıla katıla gülmek isteyenlere Cezanne’nin resimlerine bakmayı tavsiye ederiz çünkü bundan daha gülünç bir şey tasavvur olunamaz.” (A.S,2019,s.231)

Resim 1-Paul Cezanne,La maison da pendu,1873

1877’ de İzlenimciler grubunun üçüncü sergisine katılmasına karşın kendini hiçbir zaman İzlenimci olarak tanımlamamıştır. Cezanne’in ilk çalışmalarından başlayarak belirgin olan güçlü ve dengeli tavrı ,bu akımın “içinden geldiği gibi” ve “anlık” yaklaşımına ters düşmüş, ama akımın hareket noktası olan doğa ve doğa gözlemleri ilkesine bağlanmıştır. Bir konuşmasında Cezanne, İzlenimcik’i eski ustaların yapıtları gibi sağlam ve dayanıklı bir hale sokmak istediğini söylemiştir. Sanatçının çok yinelenen ünlü sözü “Poussın ‘i yeniden doğadan yapmak istiyorum” ,onun sanat yaşamının amacını ortaya koyar. Cezanne kendini her şeyden çok doğanın yapısal çözümlemesini yapmaya adamıştı. Klasik Fransız kompozisyon geleneğini çağdaş gerçeklikle bağdaştırmak yolunda çaba harcayan sanatçı, yalnızca göze değil usa ve düşünceye de seslenen bir sanatı amaçlamıştır.1870’ lerin sonundan başlayarak resimlerinde yüzeysel düzenlemeler yerini  tümüyle, derinliği, kütlesel hacmi olan bir kompozisyona bırakmıştır. Sanatçı bundan sonra doğada var olan biçimleri silindir, koni, küre gibi geometrik biçimler alarak  ayrıştırmış ve bunlardan yola çıkarak doğayı yeniden yaratmayı amaçlamıştır. Yüzeyler Cezanne’in kendine özgü fırça vuruşlarıyla belirginlik kazanmış, derinlikse renk kullanımıyla sağlanmıştır. Örneğin “Bibemus Taş Ocağından Victoire Dağı” (Resim 2)’nda  görüldüğü gibi ışık alan yerlerde turuncunun kullanımı nesneyi yakınlaştırmış, gölgelerdeyse mavinin kullanımıyla, uzaklık duygusu yaratılmıştır. Cezanne perspektif sorununu da geometrik biçimlerin merkezdeki bir noktaya yönlendirilmesiyle çözüme kavuşturmuştur. Ayrıca tek bir bakış açısından kaçabilmek için bir nesnenin çeşitli bakış açılarından aldığı görüntüleri üst üste getirerek üç boyutluluğu vurgulamıştır. Bu yöntem belli bir soyutlamayı da içermesine karşın, Cezanne doğaya uygunluğu hiçbir zaman yok etmemiştir. Doğayı taklit etmeyi değil de, doğaya paralel bir görüntü yaratmayı amaçlıyordu. Empresyonist bir dönemden geçmiş olmakla birlikte, onun kendine özgü sanatı ışıktan çok önündeki nesneleri kavrama, bunların fiziksel varlıklarını gösterme ve aralarındaki çok yüzeyli ilişkilerle gerilimi ortaya koymayı amaçlıyordu. Cezanne’nin görme eylemine verdiği önem , Empresyonistlerde olduğu gibi, ağ tabakasının nesneleri inceden inceye araştırması değilde, dünya ile aramızda kurduğumuz, fiziksel ve ruhsal bağın o çok daha karmaşık gerçekleşme süreci onu modern resim sanatının en kesin öncüsü yapıyordu. Son yıllarda o da bunu sezmiş ve bir mektubunda kendisini “yeni bir duyarlığın ilkeli” olarak tanımlamıştı. (.L.N,2015,,s.23)

Resim 2-Paul Cezanne,“Bibemus Taş Ocağından Victoire Dağı’nda,1898-1890

Yıllar yılı Fransa dahilindeki sergilere katılma imkanını bulamayan  sanatçının eserleri 1894’ten sonra ilgi çekmeye başlamıştır. Bunda sanat eleştirmeni Theodore Duret ve koleksiyoncu Ambroise Vollard’ın büyük payı vardır. Vollard’ın Pissarro’un desteğiyle eserlerini sergilemesi, bir anda ,çoğu izleyici için olumsuz olsa da, tanınmasına yol açtı. Hele genç kuşak sanatçıları Cezanne’in devrimci tekniği ile kudretli renk anlayışına hayran kaldılar Sanat müzayedecilerinin   olumlu tepkilerinin yanı sıra eleştiriler devam ediyordu .”( A.S,2019,s.236-237)

1883 ile 1895yılları arasında verdiği olgun eserler, Cezanne’yi öncü ve renkçi sanatçıların en kalburüstü simaları arasına soktu. Büyük bir ustalıkla ele alınan bu konularda her fırça darbesi bir düşünce mahsulüdür, her leke bir fikrin ifadesidir. Gerçek tabiattan daha gerçek olan bu resimlerde tek fuzuli noktacılık bile yoktur. İşte bu tahlilci ve mantıkçı çalışma tarzı  onu izlenimcilerin fikir dünyasından uzaklaştıran bir taraftır. Alman şair Rainer Maria Rilke sanatçının bu hayat bölümüne giren  çalışmaları için şöyle der: ”Birbirleriyle tartışan, hatta kavga eden bir sürü renk. Ama her birinin ruhu ayrı ayrı incelenince, aslında çok iyi anlaştıkları görülür. İşte bu renklerin birbirleriyle olan bağları, gerçek resim dediğimiz şeyi meydana getirir.”( A.S,2019,s.232)

Cezanne yapıtlarını çok büyük bir sabırla ortaya koymuş, Cezanne’in en çabuk yaptığı eser iki yıl sürmüştür. Üzerinde dört ,beş ,altı hatta yedi yıl uğraştığı eserler vardır. Cezanne’in “İzolasyon Devri” ne ait 1879 ‘da başladığı “Yıkanan Üç Kadın”(Resim  3) adlı resminin Üzerinde tam yedi yıl çalışmıştı. Cezanne’in bu konu ile ilgili olarak yaptığı denemeler otuzun üstündedir. Bu resim gençliğinde ele aldığı ve daha ziyade erotik bir anlam taşıyan kadınlı kompozisyonlarının tersine, kadın vücudunun tabiat içinde erimesi, tabiatla olgun şekilde kucaklaşması şeklinde önümüze serilir. Aslında bugün için bu seriden sadece üç eskiz mevcuttur. Bu resimde kompozisyon tekniği en olgun şekliyle verildiği halde kadın vücudlarında  belirli bir deformasyon göze çarpar. Bugünkü göz için tabii olan bu gerçeğin, çağdaşları nazarında çok daha değişik tepkilere yol açmış olması normaldir. Aslında Cezanne’in bütün eserlerinde bu taraf dikkat çeker .Cezanne hayatı boyunca canlı modelden pek çalışmamıştır. Bu konuda faydalandığı örnekler Academie Suisse ‘deki desen karalamaları ile eski kitaplardan, dergilerden aldığı illüstrasyonlardı. Tabiatla kadın vücudunu bir bütün halinde dile getiren “Yıkanan Kadınlar” böylece Cezanne’nin sanat hayatı boyunca uğraştıran başlıca konu oldu. (A.S,2019,s.232)

Resim 3-,Paul Cezanne Yıkanan Üç Kadın,1879-1882

Cezanne’in tualinde yer alan önemli konulardan biri de ”Kırmızı Yelekli Çocuk” tur.(Resim 4))Konunun kahramanı kırmızı yelek giymiş, mora çalan mavi renkte bir boyun bağı ile yine aynı renkte kuşak takmış bir çocuktur. Hülyalı bir tarzda boşluğa bakar. Elbise ile gerideki drape kumaş arasında ahenkli bir bağ kuran sanatçı, modelini akademik çıplaklara has klasik bir şekilde durdurmaktadır. Yani bir eli beline dayanmış, diğer eli ise rahatça aşağı sarkıtılmıştır. Bu hareket rahatlık, huzur ifadesidir. Paul Cezanne bu suretle modern teknikle On altıncı yüzyılın aristokrat İtalyan portrelerini hatırlatan bir örnek vermektedir.( A.S,2019,s.235) Aynı yıllarda yaptığı manzaralarda ise sert bir fırça yerine, kendi bünyesinde eriyip giden bir teknik kullanmıştır. Geometrik esaslara bağlı kaldığı bu çalışmalarda sentez ve mantığın yanı sıra bir lirizmde sezilir . Bu manzaralar bütün eserleri gibi titiz bir çalışmanın ürünüdür. Manzara serisin en güzel örneklerinden biride “Marne Köprüsü” dir.(Resim 5)Açık havanın sırlarını paylaşan, onunla sürekli bağ kuran ve bu bağdan güç alan son büyük ressam Cezanne’di. (L.N,2015,s.101)

blank

Resim-4 Paul Cezanne,Kırmızı Yelekli Çocuk, 1888-1890

blank

Resim-5 Paul Cezanne,Marne Köprüsü,1888

Aix-en Provence Müzesi’nde Louis Le Nain ile çırakları tarafından yapılan “İskambil Oynayanlar ”adlı tablosu  müzeyi sık sık ziyaret eden Cezanne ‘in ilgisini çekmiş  aynı zaman Louvre’da yine La Nain’in eseri olan “Küçük Kumarbazlar” resmini görünce bu konuyu bir daha  denemek istemiştir.( A.S,2019,s.232) Cezanne bu konuda 1890-92 yılları arasında beş eser verdi ki ,bu resimlerin her biri sanatın geçirdiği tekamülü belirli bir şekilde göstermesi bakımından önemlidir. Bunların ilkinde fazla ayrıntıya yer verilmiştir. Masada oturan üç oyuncudan başka bir dördüncü ayakta durmakta, bir kadın da oturduğu yerden olaya seyirci kalmaktadır . İkinci resimde kadından vazgeçilmiş ve ayakta duran adama bir denge sağlamak için duvara birkaç pipo ile drape bir perde eklenmiştir. Diğer üçünde ise sanatçı daha da basite giderek, masada karşılıklı oturan iki oyuncuyla yetinmektedir. ”Kağıt Oynayanlar”(Resim  6) eseri iskambil kağıdı gibi basit bir vasıtayla iki insan arasında kurulan bağ ustalıkla verilmiştir. İki köylünün yüz ifadeleri bütün insansı unsurları birkaç çizgiyle dile getirir.

blank

Resim 6 -Paul Cezanne,Kağıt  Oynayanlar,1890

Cezanne ,İzlenimci görüşün dış unsurlarından faydalandığı halde resimlerine daha derin, daha düşündürücü unsurlar katıyordu, İşte buna örnek o larak “Elma Sepeti”(Resim  7) eserini gösterebiliriz. Bu resimde ilk başta bir derbederlik göze çarpığı halde mimari yapısı büyük bir ustalık taşır ve dört yıllık düşünce mahsulüdür. Natürmortta yer alan otuzdan fazla elmanın her biri başlı başına bir tablodur. Yapı bakımından bu resimde bütün eşya birbirine zıt anlamdadır. Tabaktaki kurabiyelerin simetrisine karşılık şişede belirli bir asimetri göze çarpar. Bu geometrik dengesizlik resmi daha değerli kılar. Cezanne geometrik temellere dayanan çalışmasıyla geometrik temellere dayanan Kübizm akımına ön koşul olmuş yol açmıştır. Cezanne ,Emile Bernard’a yazmış olduğu, bugün sanat tarihinde önemli bir vesika teşkil eden 13 Nisan 1904 tarihli mektubunda “Tabiatın bir küre, bir koni, bir de silindir olarak kabul etmeli ve bunların topunu birden öyle bir perspektife sokmalı ki, her şeklin her yüzü belirli bir noktada birleşsin.” Demişti. ( A.S,2019,s.234) Kübizm’in de ana formülü bu oldu.

blank

Resim 7-Paul  Cezanne,Elma Sepeti,1895

Cezanne’ın “Yıkananlar”(Resim 8) tablosunda edebi öğeleri görsel bakımdan en aza indirgenmiş, tarihsel içeriğin genelleştirilmiş ve simgeler aracılığıyla anlamı belirsizleştirilmiş sınırlı bir biçimi yeğliyordu.(L:N,2015,s.19 )Cezanne özellikle büyük boydaki “Yıkananlar” tablosunun kompozisyonuyla ilgilenirken, iki koordinatın önemi üzerinde durmuştu: ”Ufka paralel çizgiler genişlik verir-yani doğanın bir bölümünü, ya da başka bir deyimle Gücü Herşeye Yeten Tanrı Baba’nın gözlerimizin önüne serdiği gösteriyi yansıtır .Bu ufka dikey inen çizgilerde derinlik verir.(L.N,2015,s.222)Sanat hayatında “Yıkananlar” da olduğu gibi, klasik figür resim ve heykel geleneği ve bu büyük geleneğin dayanağı olan efsanelerden kaynaklanan büyük figürlü tablolarla taçlandırmıştı.1899 senesinde hiçte kesesine uygun olmadığı halde Matisse küçük bir “Yıkananlar” resmi almıştı. Matisse bu resimle yalnız düzlem ve geometri değil, renk ve yüzey zenginliği bulmuş, ondaki çizgilerin akıcılığını ve eşsiz ilişkiler düzenini övmüştü. ”Yıkananlar” ilerici sanat dünyasına her şeyden önce akademik alışkanlığın kabaca hor gördüğü bir resim türünü kazandırmıştı.(L.N,2015,s.24 )

Resim 8- Paul Cezanne, Yıkananlar,1898-1905

1898 yılından sonra çok sevdiği Provence’den ölümüne kadar ayrılmadı . Bu çağda en yakın dostları, Emile Bernard ve Joachim Garquet’den başka yazar Leo Larguier ile ressam Charles Camoin oldu. Çocukluk arkadaşı Emile Zola hayatının son yıllarında kendisine çephe almış, sanatını şiddetle eleştirmişti. Cezanne’in tek tesellisi genç kuşağa mensup kişiler oldu. Sanatçıyı kaplayan tevazu perdesini yırtıp, onu kendisinden sonrakilere tanıtan yine bu birkaç insan olacaktı .Bu yıllarda Pablo Picasso “ Pembe Çağı” nın ilk denmelerini yapıyordu . Bir süre sonra C ezanne’in  ,tabiatı koni, küre ve slindirler halinde gören formülle Kübizm’i’ benimseyecekti. Aynı sanat görüşünü devralan bir diğer isimde Georges Braque olacaktı. ”Modern resmin babası” adıyla anılan Cezanne kübizm oluşumunda fikir ve uygulamalarıyla başat rol oynamıştır(A.S,2019,s238)Kübist ressam olarak Picasso ile Braque her günkü dünyayı konu edinen Courbet-Manet-Empresyonistler geleneğinin birer temsilcisidirler. Ancak, nesnelerle onların çevresindeki ortamın resim olarak bir kimliğe ve anlatım gücüne kavuşabilmesi yönünde bunların tual üzerinde yeniden düzenlenmesine inandığı için bir yandan da Cezanne’yi izlemiş oldular.(L.N,2015,s.62 )

1901 ‘de Denis “Cezanne’ye Saygı” adıyla bir resim sergilemiş ve Emile Zola’nın  ölmesiyle, koleksiyonunda bulunan Cezanne’in on kadar büyük boyda tablosu 9 mart 1903’te açık artırmaya çıkarılmıştır. Bunun üzerine  Intransigeant gazetesinde B.Rochefort imzasıyla çıkan yazı da: ”Cezanne’e göre Watteau, Boucher, Fragonard ve Prudhon diye kimse yokmuş. Öyleyse bize, Louvre Müzesi’ni yakmaktan başka yapacak iş kalmıyor.”( A.S,2019,s..237) denmiştir.1904’te Salon d’Automne ‘de Cezanne’ye özel bir bölüm ayrılmıştır.1906 yılında zatürre olan Cezanne “Le Calbanon de Jourdan” adında yarım kalmış eserini tamamlayamadan ölmüştür.( A.S,2019,s.227)

1906’da ölümünden sonra sanatçılar ve sanat eleştirmenleri arasında ünü daha da yayılan, topladığı saygı ve hayranlık daha da artan Cezanne, çağdaş sanatçıları ve sanat akımlarını derinden etkilemiştir.1907’de  Salon d’Automme ‘da anısına resimlerinden bir sergi düzenlendi. Gene bu yıllarda mektuplarından bazıları ilk kez yayınlandı. Sanatçılar bu mektuplarda Cezanne’ın belki de o amaçla kaleme almadığı öğütlere ve uyarılara rastladılar. Bu sanatçılardan çoğu, sık sık tekrarlanan” doğayı küre, koni ve silindir biçimlerine göre işleyin” sözlerini benimseyerek, farkında olmadan buna eksik olan kübü de eklediler ve ister figüratif ister soyut türde olsun, geometrik biçimlere yer veren bu sanatın sözcülüğünü ettiler. Son yağlı boya tablolarının bazılarında, özelliklede son sulu boya resimlerinde ressamlar Cezanne’in küçük yüzeyleri yan yana getirerek, nesnelerin belirgin bölümlerini ve gök gibi yüzeysiz görüntüleri bir mozaikteki parçalar gibi yerleştirerek biçimleri kaydettiğini gördüler.(L.N,2015, s.23)Bu biçimler aynı zamanda bir motifin değişik parçalarını belli bir düzenleme içinde birbirine bağlayan resimsel basamak işlevini de görebilirdi . Cezanne’in hayranlarından bazıları bu biçimlerden yararlanarak Kübizm akımını başlattılar. Ama 1907 dolaylarında Cezanne’in izleyicilerinden daha büyük bir grup onun sanatının başka bir yanıyla “Yıkananlar” la yakınlık kurdular .”Yıkananlar” ilerici sanat dünyasına her şeyden önce akademik alışkanlığın kabaca hor gördüğü bir resim türünü kazandırmıştı.(L.N,2015,s.24)

Bu yüzyılın başındaki bir çok ressam, Cezanne’ den “hepimizin babası” ”tek ve biricik ustam”, ”sözcüğün tam anlamıyla öğretmenim”  ve buna benzer tanımlarla söz ederler. Gerçekten de Aix-en-Provence da neredeyse bir derviş hayatı yaşayan bu ustanın sanatı, kendinden sonra gelen bir çok ressam içinesin kaynağı olmuştur.

 

,Kaynakça

Altuna Sadun(2019),Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri,Hayalperesy Yayınevi,İstanbul

Beksaç Engin(1995),Avrupa Sanatına Giriş,Engin yayıncılık,İstanbul

Gombrich ,E.H.(çev.Ö.Erduran,E.Erduran)(2016),Sanatın Öyküsü,Remzi Kitabevi,İstanbul

İprişoğlu,,N.İprişoğlu M.(1993),Sanatta Devrim,Remzi Kitapevi,İstanbul

Lynton, N.(2015), (çev.cevat çapan,sadi öziş) Modern Sanatın Öyküsü, Remzi Kitapevi, İstanbul

Rilke Maria  Rainer (çev.Semih Uçar)(2017)Cezanne Üzerine mektuplar,Nora kitap

Etiketlendi:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

dipnotsanat sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et